(30 Mayıs 2010 tarihinde www.isteinsan.com.tr sitesinde yayınlanmıştır)

“Diyetisyene check up yaptıran üst düzey yöneticiler var!”

İş yaşamında teknoloji kullanımının giderek yaygınlaşması ve çalışanların geniş alanlardan plazalara taşınması fazla kiloları ciddi bir sorun haline getiriyor. Bütün günün ofiste bilgisayarı başında geçiren çalışanlar için kilo almak en büyük kabus.

Ancak korkunun ecele faydası yok. Tüm çabalarımıza rağmen giderek bel çevresi daha kalın yani "obez" bir toplum olma yolunda ilerliyoruz. Uzun mesai saatleri yüzünden sağlıklı beslenememek, bitmek tükenmek bilmeyen yemekli toplantılar ve aşırı stresin yarattığı yeme isteği, tehlike çanlarının çalmasına neden oluyor. Hal böyle olunca da birçok çalışan " kilolarıma bir çare" diyerek doktor kapılarını aşındırıyor.

İç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. M. Ziya Mocan, bu taleplerle kapısı en sık çalınan hekimlerden. Ancak o, hastaların çoğunun son çare olarak doktorlardan yardım istemesinden şikayetçi. Tedavi sürecinde erken başvurunun kritik rol oynadığının altını çiziyor ve ekliyor: "Kendiniz sorunu çözmeye uğraşmayın, gelin bilinçli bir şekilde sizi ideal kilonuza kavuşturalım!"

İş dünyasında son yıllarda özellikle üst düzey yöneticiler arasında ortaya çıkan diyetisyene gitme ve check up yaptırma trendine şiddetle karşı çıkan Prof. Mocan, bunun ancak gelişmemiş ülkelere has bir davranış olabileceği görüşünde. Prof. Ziya Mocan'la çalışan sağlığı, beslenmesi ve doğru bilinen yanlışlar üzerine konuştuk.

İlk olarak size son yıllarda sık duyduğumuz "Türkler giderek obez bir toplum oluyor" sözünün ne derece doğru olduğunu sormak istiyorum.

Gerçekten obez bir toplum mu oluyoruz?

Evet, nüfusun yüzde 30'a yakını obeziteye yaklaştı. Maalesef bu oran, hızla artıyor. Obezite, masa başında oturan, hareketi az kişilerde daha fazla görülüyor. Hatta obezitenin en fazla rastlandığı grup, bilgisayarla uğraşan ve burada uzun saatler geçirenler diyebiliriz. Çünkü bu kişiler, uzun süre hareketsiz kaldıkları için yakmadıkları bir enerji birikiyor.

Obez olup olmadığımızı nasıl anlarız?

Kriterlerden en basiti, karın çevresinin ölçülmesidir. Karın çevresi erkeklerde 102, kadınlarda ise 88 santimin üstündeyse obezite başlamış demektir. Bir de vücut-kitle endeksi var yani kiloyu boyun karesine böldüğümüzde, çıkan sonuç 30'un üzerindeyse buna obezite diyoruz. Ancak bu rakam değişiyor. Önümüzdeki yıllarda bunun 27'lere inmesi söz konusu.

Neden sınır düşüyor?

Eskiden vücut - kitle endeksinin 30'un üstünde olması, metabolik bozuklulukların başladığı anlamına geliyordu. Ancak şimdi vücut kitle endeksi 27'lerdeyken bozuklukların başladığı düşünülüyor. Aslında bu, oldukça yeni bir kavram.

Kilo problemi olanlar daha çok hangi aşamada size geliyor?

Bize gelen hastaların yüzde 80'i, "Şunları şunları yaptım ama başaramadım, son çare size geldim" diyor. Oysa bunun böyle olmaması lazım. Çünkü bazen öyle bir safhaya geliniyor ki kilo alımı durdurulamıyor. Bize mutlaka daha erken gelmeleri gerekiyor. Hatta o safhaya gelmeden önce herkesin yılda bir check-up yaptırması gerektiğini düşünüyorum. Check-up sonucunun, mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi lazım. Maalesef bakıyoruz ki gayet bilgili aydın iş adamları ve profesyoneller bile gidip bir diyetisyene check-up yaptırıyor. Biz hekimler bu durumu anlayamıyoruz doğrusu. Böyle bir şey yurtdışında olsa o diyetisyen, ciddi sorun yaşar. Zaten diyetisyenler bu alanda eğitim almadıkları için check-up yapamaz, yapsa da sonuçları değerlendiremez. En tehlikelisi eksik bilgidir. Ama ne yazık ki bizde ilaç bile yazanları var.

Son yıllarda diyetisyene gitmek bir trend oldu sanki...

Bizde durum bu ama dediğim gibi gelişmiş ülkelerde böyle bir şey söz konusu bile değil. Diyetisyene direkt gidilmez, önce hekime gidilir. Hekim, diyetisyene ‘hastaya uygun bir diyet uygulamasını’ söyler. Diyetisyenin görevi sadece hastaya uygun bir diyet hazırlamaktır. Bu konuda bilinçlenmek şart!

Günümüzde teknolojinin hayatımıza yoğun bir şekilde girmesi obeziteyi tetikledi ve teknolojiyi hayatımızdan çıkarmak mümkün olmadığına göre bir çalışan nasıl kilo alımının önüne geçebilir?

Öncelikle mutlaka esansiyel (yağlar ve amino asitler) beslenme ürünlerinden uzak durulması gerekiyor. Bunun dışında vücuda gerekli olan her çeşit gıdadan faydalanmalı. Burada şunun altını çizerek söylüyorum "diyet" sözcüğünü ortadan kaldırmak lazım. Bunun yerine sağlıklı, modern veya iyi beslenme diyebiliriz. Beslenmede birinci kural, aç kalmamaktır. "Yemeden zayıflayayım" diye bir şey yok. Bunun yerine "yiyerek vereyim" var. Yani sağlıklı beslenmede yiyerek kilo vermek söz konusu.

Yoğun çalışan birinin gün içinde düzenli yemesi çok zor ama...

Mutlaka ara öğünler koymak lazım. Her yöneticinin bir sekreteri ya da asistanı var. Onlara bu konuda görev vermek gerekiyor. Çalışan biri iş yoğunluğu sırasında ara öğünü unutabilir. Bu görevin mutlaka birine vermesi lazım. Örneğin benim, bir asistanım var. O, portakal suyumu, sodamı, çorbamı getirir. Bu, orta ve üst seviyedeki yöneticilerin rahatlıkla yapabileceği bir şey. Bunu yapan kişi daha rahat ve verimli olur. Çünkü insan aç kaldıkça kan şekeriyle birlikte verimi de düşer. Beyin fonksiyonları kandaki şeker seviyesiyle eşdeğerdir. Doğal olarak kan şekeri düşen kişinin beyin fonksiyonları da azalır. Beyin fonksiyonları düşünce de işte başarısızlık söz konusudur. Ayrıca şeker düştüğü zaman sinirlilik başlar. Sinirlenen yöneticinin etrafıyla iletişimi bozulur. Bu yüzden de kan şekeri düşmesin diye saat başı destek gıda alınması gerekir.

Özellikle tüketilmesini önerdiğiniz gıdalar hangileri?

Öncelikle kahvaltı şart. Portakal suyu, limonlu soda, ayran, meyve suları, çeşitli meyveler gerekli. Özellikle 40 yaşından sonra mutlaka kalsiyum bakımından zengin ürünler tercih etmeliyiz.

Ana öğünler için tavsiyeleriniz neler?

Öğle ve akşam yemeklerinde ağır yemekler yememeye dikkat idilmeli. Özellikle Türkiye gibi taze meyve sebzelerin bol olduğu ülkeler bu konuda şanslı.

Galiba en büyük sorun akşam yemeklerinde. Akşam yemeklerini minimum zararla atlatmak için ne yapmalı?

Mümkün mertebe erken olmalı. Ancak Akdeniz ülkelerinde akşam yemekleri daha geç yenir. Biz bunu reddedemiyoruz, mecburen geç yiyoruz. Bu nedenle mümkün olduğu kadar hafif geçiştirtmek gerekiyor. Kişinin ürik asidi ya da kolesterollü çok yüksek değilse salata ve ızgara et -mümkünse beyaz et ya da lop kırmızı et olarak- grubuna girmesinde fayda var. Tatlı akşam yemeğinde kesinlikle önermiyoruz. Bunun yanı sıra yağlı yiyeceklerden tamamen uzak durmalıyız.

“Güne soğuk duşla başlayın” 

Çalışanların bir de iş yemekleri sıkıntısı var…

İş yemeklerini öğlene çekmekte fayda var çünkü akşamları metabolizmamız yavaşlıyor. Bu sürede yenilen gıdalar daha çok birikiyor. Metabolizmayı yüksek tutmak gerekiyor.

Metabolizma hızı yapısal bir durum mudur? Ne oranda bunu hızlandırabiliriz?

Tabii metabolizma hızı yapısal bir durum. Bu, şahsa göre değiştiği gibi erkeklerde daha hızlıdır. Aldığımızın enerjinin yüzde 80'ini, bazal metabolizma için kullanırız. Bu nedenle bazal metabolizmamız yavaşlarsa alınan enerji yağa çevrilir. Ekstradan yaptığımız kültür -fizik gibi aktiviteler geri kalan yüzde 20'yi ancak etkiler. O açıdan bazal metabolizmayı yüksek tutmamız şart.

Bunu nasıl sağlarız?

Metabolizmayı hızlandıran bazı gıdalar var. Örneğin elma sirkesi, limon, sitrik asidi yüksek gıdalar yani narenciye grubu ve bunların kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen çaylar, maydanoz ve turp metabolizmayı hızlandırır. Bir de sabah uyandığımızda metabolizmamız yavaşlamış oluyor. Kışın güne ılık bir duş alarak yazın da soğuk bir duşla başlamakta fayda var. Hatta mümkünse sabah havuza ya da denize girerek metabolizmayı hızlandırmak da mümkün. Yani işin özü güne yorgun değil, zinde başlamak. Eğer yorgunsak vücut bunu tolere etmek için daha çok yeme ihtiyacı duyar. Ertesi gün çalışacaksak gece 12'den önce uyumamız gerekiyor. Kabaca sekiz saat kurulanı uymakta fayda var. Ayrıca ne kadar az yersek ertesi güne daha zinde başlarız. Akşamları oturur pozisyonda değil, yatay pozisyonda dinlenmeye geçmek daha faydalı. Ayrıca akşamları televizyonla geçirilen vakti azaltmak gerekiyor. Obezitesi olan grupta televizyon seyretme oranı, çok yüksek çıkıyor. Bilgisayarı da aynı şekilde değerlendirmek gerekiyor.

Çalışanlara tavsiyeler

  • Otururken de fiziki aktiviteleri artırın. Karnınızı içe çekin beşe kadar sayın ve bırakın.
  • Oturduğunuz yerde ellerinizi belinizin arkasında kavuşturun, belinizle elinizi sandalyeye doğru itin. Bunu aynı şekilde ayakta durup duvara yaslanarak da yapabilirsiniz.
  • Çalışanlarda en çok görünün sıkıntı bel kaslarının zayıflığıdır. Dizbağlarını güçlendirmek için bir ayağınızı diğerinin altına koyarak üstte kalan tarafı yukarıya doğru itin. Ayak değiştirerek bunu gün içinde tekrarlayabilirsiniz.
  • Ayağınızı diz bağlarınızın arkasına koyup öne doğru itebilirsiniz.
  • Yürüyüş en ideal sporlardan biridir. Günlük olarak bir saat yürüyüş ya da yüzme, tavsiye ediyoruz. Sağlık açısından bir saat yürüyüşle, bir saat koşu arasında büyük fark yok.
  • 45 dakika çalışıyorsanız 10 - 15 dakika ara verin. “Bir bahane uydurun ve üst kata çıkın ya da merdiven inin” diyoruz. Hiç değilse telefonda konuşurken ayakta durun ki enerji harcayın.